23 Eylül 2008 Salı

ELİ KELEPÇELİ POLİTİKA!


Çok yüzlü siyaset!

Siyaset bir kurum. Siyaset bir bilim. Siyaset bir dernek. Siyaset bir örgütlenme. Siyaset yasal güç. Siyaset gücü yasallaştıran bir güç. Siyaset güçten güç alıp kendi menfaatini yasalaştıran bir kurum. Siyaset meslekleştirilen bir sosyal olgu.
Siyasetin kurumsallaşması 'seni beni onu' temsil etmek üzere demokratik seçim sistemiyle gelen hükümetlerin inisiyatifinde bir sonuç.

Bu sonuçla, halk içinde yaşadığı ülkenin muhasebesini, satışını, pazarlamasını, gelirini ve giderini, en doğru yönetibileceğine ve sosyal bir devlet olup sosyal adaleti toplumun tüm organik birimlerinde tesis edebileceğine inandığı profesyonel bir kadroya teslim eder. Anahtar teslim!

İstisnasız, yüzyıllar boyu tecrübe edilen ve ders çıkarılmayan politikacının asli görevleri:



  1. Halkı yönlendirmek!

  2. Halkı yönetmek!

  3. Halkı bölmek!

  4. Halkı türlü vaatlerle kandırıp sempatizan ordusu yaratmak!

  5. Halkı partilere kutuplara sınıflara kategorilere ayırmak!

  6. Halktan aldığı yetki ile Devlet güvencesinde tüm dolandırıcılığı, yolsuzluk ve hırsızlığı aklayabilme bilgi ve becerisine sahip olabilmek. Suçu meşru zemine taşıyabilmek iştahını her daim canlı tutmak!
  7. Etkin propaganda ile saldırgan tutum!

Siyaset, ülke yönetimini kime emanet edelim diye kara kara düşünen aydınların toplumsal faydadan, toplumsal ihtiyaç ve dayanışmadan tamamen bağımsız düşünüp icat ettiği bir kurum.


Tarih boyunca türlü ideolojik söylemlerine ithafen slogan atan siyasetçi, halkını savaşa sokabilir, halkını faşist bir çizgide terörize edip sindirebilir, ölüme gönderebilir, hele bir de karizma sahibi lider vasfı olan biriyse halkın özgür iradesinden muaf kaderini elinden rahatça söküp alabilir. Tıpkı bir araç olmaktan çıkıp amaç haline gelen para gibi, etkin propaganda silahı ve saldırganlık ta siyasetçinin acendasında bir amaç haline gelmiştir.


"Meslek gazetesindeki bir yazıda ise, parlâmenter sistemin iflas ettiği vurgulanırken bünyesinde taşıdığı aksaklıklar uzun uzun izah edilir. “Bütün bu sözün hulâsası şudur ki, parlamento kürsülerini dolduran parlak sözler ve yaldızlı mefkûre edebiyatının altında gayet âşikâr bir fırka hâkimiyeti yatar: Hâkim olan millet değil, siyasî fırkalardır ve memleketi idare eden kuvvetler, halk kuvvetlerinin idareleri değil, sadece bir politikacılar sınıfının siyasî oyunlarıdır.”[ “Meslekî Temsilcilik Ne Demektir?”, Meslek, S.1, 15 K.Evvel 1925, s.5.]

Siyaset için birey yoktur; sınıf, grup ve parti vardır. Siyasetçi bir kurbandır, halk bu kurbanı seçer, başına atar, besler, büyütür ve öldürür. Siyaset giriş gelişme ve sonuç bölümü az çok öngörülebilir bir epik hikayeye benzer. Halkını dayatmayla inandırdığı kimi değerler uğruna ölümüne savaştıran kahraman, öykünün sonunda mutlaka ölür ve ardından yeni bir hikaye başlar.

Dolayısıyla siyaset halkçı değildir. Demokratik hiç değildir, iktidarı ele geçiren bir birey bir grup bir örgüt her ne ve kim olursa olsun evrimleşerek dikteci bir canavara dönüşür. İnsan doğasının bir tezahürüdür. Açgözlülük ve onu besleyen hırs kaçınılmazdır.


Dilerseniz temeli 1900'lü yılların başında Türkiye'de atılan halkçı bir harekete göz atalım;


"Meslekî Temsilcilik, temelde halk idaresini esas alan “halkçı” bir düşünce hareketidir. Yönetimin doğrudan doğruya ve bütünüyle halka devredilmesini; idarenin de buna göre düzenlenmesini savunur. “Halk idaresi”, “halk devleti”, “halk hükümeti” kavramları, bu hususu açıkça ortaya koyar. Nitekim Program’ın bir başka yerinde amacın “halk hükümeti tesis etmek” olduğu, bir kere daha vurgulanır. 1920’de meclise sunulan Teşkilât-ı Esâsiye Kanunu Lâyihası’nın üçüncü maddesinde “Türkiye Halk Hükümeti” ibaresi yer almaktadır."[TBMM Zabıt Ceridesi, C.V, Ank., 1942. s.370.]


"Halkın doğrudan doğruya yönetime gelmesi; bir başka ifadeyle halk idaresi nasıl ve hangi esaslara göre gerçekleştirilecektir? Bu soru bizi, Meslekî Temsilcilik düşüncesinin ikinci temel ayağına götürür. O da halkın ekonomik ihtiyaçlarını rehber edinmektir. Buradan anlarız ki, Meslekî Temsilciler, toplumun sosyal yapılanmasında ekonomik ihtiyaçları baz almaktadırlar. Onlara göre, insanoğlunu toplum hâlinde yaşamaya mecbur bırakan veya toplumdaki fertlerin birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen temel faktör, ekonomik ihtiyaçlardır. Bunun içindir ki millet; “aralarında muayyen iş bölümü olan ve birbirine benzediği için değil, birbirini tamamladığı için tam bir uzviyet”tir ve bütün gücünü de ekonomik ihtiyaçların belirlediği iş bölümünden; bunun sonucu durumundaki mesleklerden alır."[“Meslekî Temsil”, Hakimiyet-i Milliye, 23 T.Evvel 192o, s.1.)



Bu oluşumun temel faktörü, fayda birlikteliğine dayandığından toplumsal sınıf çatışmasını otomatik olarak siler. Bu konu ile araştırma yapmanızı şiddetle tavsiye ederim!

Kapitalizm ve Sosyalizmin alternatifi bir akım üzerinde kafa yoran dönemin aydınlarının fikirlerine ve çabalarına sizde ortak olun!

Hiç yorum yok: